top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıBörte Büşra Yavuz

Minyatür Sanatı ve Tekniği

Minyatür, el yazması kitapları süslemek için suluboya ile yapılan resimlerde kullanılan bir terimdir. ‘Miniature’ kavramından Türkçe’ye geçmiştir.


Türk dünyasında eskiden beri minyatüre ‘nakış’, nakış yapan kişiye de ‘nakkaş’ denilmiştir. Tablo ve resim yapanlara ‘musavvir’ veya ‘şebih’; manzara ve tezyinat yapanlarada ‘tarrah’ adı verilmiştir. Ressam tabiri Tanzimat döneminden sonra kullanılmaya başlamıştır.


Ortaçağ döneminde Avrupa’da el yazması kitapların bölüm başlarındaki ilk harfler ‘minium’ denilen maden kırmızısı(sülüğen) ile boyanıp süslenmiştir.


Çok ince işlenmiş, küçük boyutlu, kendine has boyama tekniği ve anlatım dili olan geleneksel bir resim sanatı olan minyatürün kendine has özellikleri vardır.


Bu özelliklerin başlıcaları şöyledir:


-Figürler birbirini kapatmayacak şekilde yapılmaktadır.


-Işık ve gölge gibi ögeler kullanılmamaktadır.


-Figürlerin iriliği, önemine göre belirtilerek yapılmaktadır.


-Ağaçlar, çiçekler, yapraklar, insan ve hayvan figürleri, iç mekân düzenlemeleri gibi unsurlar tüm ayrıntıları ile verilmektedir.


-Renkler gerçeğe bağlı kalmadan kullanılmaktadır.


-Altın ve gümüş sıklıkla kullanılmaktadır.


-Perspektif kuralları kullanılmamaktadır.


Minyatürde kullanılan boyalar, toprak boyadır. Bunlar kullanılmadan önce su ile eritilir. Toprak boyaların sabit kalması için 18. yüzyıla kadar, içine yumurta sarısı ilave edilmiştir. Yumurta sarısı karıştırılmış boyalar sabit ve parlak olduğu gibi, resimlerde kabarıklıklarda meydana getirir ki, bu minyatürde her zaman makbul sayılmıştır. 18. yüzyıldan sonra toprak boyaların içine yumurta sarısı ilave edilmesinden vazgeçilmiş, onun yerine tutkal kullanılmıştır.


El yazması kitapların sayfalarının etrafındaki cetvellerde bir takım kesiklik görülür. Bu kesikler bakırdan elde edilen, parlak yeşil renkte ve ‘jengar’ adı verilen boyanın bakır oksidinin eseridir.


Minyatür için pamuktan yapılmış, hint kağıdı denilen kâğıt ile, parşömen denilen ipekli kağıttan başka aharlı kağıtta kullanılmıştır. Ahar, nişasta, yumurta akı, nişadır, kitre, zamk-ı arabi, üstübeç gibi çeşitli maddelerden yapılırdı. Bunlar teker teker veya karışık olarak kullanılır, bazende birkaç cins tabaka teşkil edecek şekilde kâğıt üzerine sürülürdü. Kâğıdın aharlanması iki şekilde olurdu. Ahar yapımında kullanılan maddeler sıcak suda eritilir, kıvamınca karıştırılır ve kâğıt bunun içine daldırılırdı.


Bir kat ahar sürülmüş kâğıtlara ‘tek aharlı’ 2 veya daha çok ahar sürülmüş kâğıtlara ‘çift aharlı’ denilirdi. Kuruyan kâğıt kuru cevizden bir tahta üstünde mühre ile mührelenir yani parlatılırdı. Minyatürde kullanılan fırçalar, 3 aylık beyaz kedinin ense tüyünden yapılırdı. Bunun yanı sıra samur kılından yapılmış tüylerde kullanılırdı.


Minyatürde işlenecek konu önce eskiz olarak bir kâğıt üzerine çizilirdi. Desen önce ince bir fırça ile ve uhra denilen kiremit rengi bir boya ile çizilirdi. Desen çiziminde siyah ve kahverengi boya kullanılmazdı. Zira bu boyalar, altın yaldız ve diğer boyalara tesir edip, onları bozardı. Desen gayet ince bir şekilde çizilirdi. Bazen kâğıdın üstü zemin olarak, zamklı üstübeç veya boyaların daha parlak görünmesini temin için altın tabaka ile örtülürdü. Çizgiler arasındaki boşluklar boya ile kapatıldıktan sonra, çin mürekkebiyle saç, sakal, yüz, elbise kıvrımları, elbise üzerindeki tezyinat, altın işlemeler, ağaç ve çiçek gibi ince detaylar tamamlanırdı.




457 görüntüleme0 yorum

Comentarios


bottom of page